Ne yazacağımı bilmeden başladım.
Eskiden böyle değildim,hakimdim kendime.
Ne düşündüğümü,ne hissettiğimi bilirdim.
Eskiden derken,erken gençlik dönemi mi diye izah etsem ergenlik mi desem?
Bilemedim.
Yazmayı sevdiğim için mi adettendir diye mi? özendiğim için mi? bilmiyorum ama hayatımda,dönem dönem günlüklerim oldu.
İlk okulda
Canım günlüğüm;
diye başladım yazamaya.
Lise döneminde içeriğinin günce olmadığı edebiyat parçaladığım evet,evet parça pinçik ettiğim yazılar yazdım.
Beni lise döneminde tanımadığınız için şanslısınız.
Olmayan sevgililere mektuplar,uzaydan inip,beni bu adi dünyadan kurtaracağını ümit ettiğim kahramana seslenişler..zırvalar...
Aaa gülmeyin ben çok ciddi idim onları yazarken :)
Üniversite dönemini düşündüğümde;
evet,yine günlük tuttum ama beni buna itenin,o zamanlarda deste deste okuduğum kişisel gelişim kitapları olduğunu söylemeliyim.
Hepsinin;
Sayın gelişici,
Madde 1: günlük tutun !...
bla bla saçmalıklarına kanmışım.
Ve üniversite döneminde günlüğümün başlığı
sevgili günlük gibi sevimlice değil.
Yine kişisel gelişim kitaplarının verdiği gazla kendime hitap ediyorum.
Bak şöyle yapma,bunu deme,bik bik bik başımın etini yemişim.
Başımın en büyük belası,yine kendim oldum aslında,her zaman.
Birde kişisel gelişim kitapları okumasaydım,
halim nice olurdu düşünün,Muhafazan Allah. :P
Vel hasıl kelam;
hiç bir zaman düzenli günlük tutan biri olmadım.
Tam olarak kişisel gelişememişliğim hep ondan olmalı :D
Konuyu bir yere bağlayacaktım ama inanın ki unuttum.
Ekrana bakıyorum,bakıyorum ama beyhude!
Zaten ne yazacağımı bilmeden başlamıştım.
Kişisel gelişemediğim yetmezmiş gibi,birde unutkanım iyi mi?
Not:Sonunu bağlayamadığım yazımı,sonuna kadar okuduğunuz için minnettarım.
Adios!
Nobroşka Moskof'tan bildirdi.
Not:Burada bahsettiğim Emek hırsızlığı meselesi halen devam ediyor.Henüz okumadıysanız,bir göz atarsanız sevinirim.
Aktif olduğum diğer sosyal medya hesaplarım;
Facebook,
No comments:
Post a Comment